ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

İnsan ve Yaratılış
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 20.03.2006
İnsan'ın nevi şahsına münhasır bir yaratılış ile mi, yoksa bir türeyiş ile mi ortaya çıktığı sorusuna cevap veren ikinci küme umumen "Tekamülcülük" (Evrimcilik, Evolüsyonizm) olarak bilinen görüş olup, Darwincilik ise onun özel bir dalı olmaktadır. Yani, sıklıkla düşülen yanlışlığa karşılık, Darwincilik ile Evrimcilik tamamen aynı ve özdeş şeyler değildir. Prensip itibariyle, insanın bir tekamül süreci sonunda vücut bulmuş olmasına müteallık görüşün, yaratılmış olması ile her hal ü karda çatışma içerisinde olmasını zaruri addetmek doğru değildir. İnsan nesli bidayetinden beri mevcut (kadim) olmayıp sonradan ortaya çıkmış (hadis) olduğuna göre, "yaratılış"tan muradın ne olduğu, izah edilmesi, aksi halde niçin izah edilemediğinin izah edilmesi mutlaka gerekli bir sualdir. Acaba bu yaradılış ameliyesi, bir heykeltraşın, bir mermer bloku oyarak ona şekil vermesi gibi, insanın, bir tek defada, ham malzemesi olan topraktan[1] oyularak önce ruhsuz bir insan-şekilli (antropomorf) insan bedeni, bir "insan-heykel" olarak var-kılınmasını, bilahare ise önce bu "cansız heykel-insan"ın, ruhsuz bir canlı varlığa, bir tür "biyolojik canlı heykel-insan"a, sonra da ruh üflenerek[2] hiçbir ara kademe geçmeden, bir tek adımda ve aniden ruh-beden[3] düalitesinden mürekkep gerçek insana dönüştürülmesini mi ("hominisation": insanlaşma) anlatmaktadır; yoksa, "su"dan başlayan bir hayat formunun[4] birtakım ara süreçleri takip ederek ve üzerinden "Dehr'den bir hin" geçirerek, nihai safhada, "henüz insan olarak zikredilmeyecek bir halde olan"ın "İnsan" ortaya çıkarılmış olmasını mı? [5]. Bu hassas noktada dikkat edilmesi gereken mühim bir husus da, yaratılışta bahse konu edilenin "Adem" değil, daima "İnsan" olarak anılmasıdır.
 
Hasılı, bir yandan Evrimcilik ile Darwincilik arasındaki derin farkı ve Evrimcilik ile Yaratılışçılık'ın, prensip olarak antagonistik zıtlık oluşturmadığını, "İnsan" ile "Adem"in  özdeş olmadığını farketmeyen[6] ve insanın nasıl teşekkül ettiği sualini hep cevapsız bırakan ve diğer yandan da en halisinden ve en fanatiğinden bir bilim dogmatizmi örneği olan Darwincilik'in dar, sığ, kaba ve agresif çerçevesi dışına çıkamayan iki aykırı cephe görüşünün bu çatışmalarının, aynı  bu mantık ve bu metodla devam ettiği müddetçe hiçbir müsbet neticeye varmadan aynı fasit daire içerisinde dönenip duracağına muhakkak nazarıyla bakabileceğimiz gibi, her ikisinin de insanın varlık ve mahiyetini aydınlatmak yerine daha da kıvamlı karanlıklara gömdüğüne de muhakkak nazarıyla bakabiliriz.
 
Bundan sonra, siyasetten bir müddet daha uzak kalmak için bu konuya az da olsa devam edecek ve tıpkı kozmik (kevni) mevzulardaki Kur'an ayetlerinin aynen yüzlerce yıl önceki bilgi birikimine dayanılarak yapılan yorumlamalarında olduğu gibi mesela hala "felekler" ve "semavat"a, aslında Aristotelyen kozmoloji çerçevesinin paradigmaları olduğunu dahi bilmeden "İslam'ın bizzat kendisi" zannıyla aynı yorumları devam ettirmeye çalışmak gibi, insan konusundaki  ayetlerin yorumunda da hiçbir bilgi tazelemesine gitmeden aynı yorumları skolastik bir zihniyetle tekrar eden cepheyi bırakıp, Feyerabend'in "Kutsal Bilim Kilisesi" olarak adlandırdığı cephenin bilim rahiplerinin görüşlerine kısaca temas ederek insanın varlık ve mahiyetinin Darwinizm ile aydınlatılıp aydınlatılamayacağı mes'elesini ele alacak ve fakat onu da tasarruf kastıyla, dar, ama en çetrefilli bir sahaya inhisar ettireceğiz: Dil.
 
[1] İnsan Nesli'nin "toprak"tan yaratılmasına dair ayetler: Rahman: LV/14 [sert balçık]; Hicr: XV/26, 28 [kuru çamur]; En'am: VI/2 [çamur]; Taha: XX/55 [insan'ın genel olarak: yer-yüzü'nden (arz'dan) yaratılmış olması); Al-i İmran: III/59 [toprak (turab)]; Rum: XXX/20 [toprak (turab)]; Saffat: XXXVII/11 [yapışkan çamur (tinin lazib)]; Sad: XXXVIII/71 [çamur (tin)]; Secde: XXXII/7 [çamur (tin)]
 
[2] İnsan'ın önce bedeninin yaratılıp sonra bu bedene Allah'ın kendi ruhundan üflenmesine dair ayetler: Secde: XXXII/9; Sad: XXXVIII/72; Hicr: XV/29.
 
[3]. Burada "ruh" kavramının iki ayrı anlamına da temas etmek gerekmektedir. Ruh, birinci anlamıyla hem insanda ve hem de hayvanda bulunan maddi bir şey (soluk, can, psüke) olup ikinc ianlamıyla da yalnızca insan nevinde bulunan hakiki ruhtur (spirit, geist). Gazzali gibi Descartes'ın da "Canlılık Ruhu" tabir ettiği birincisi maddi olduğu için fanidir, öte-dünyaya gitmez, toprağa karışır, helak olur. Yine her ikisinin de Gerçek Ruh kabul ettiği, Gazzali'nin delil olarak İsra suresinin 85'inci ayetini gösterdiği ikinci ruh ise, asıl ruh olup, yalnızca insana aittir; öte-dünyaya gidecek olan da budur. [Gazzali ve Descartes'ın genel olarak varlık, insan ve bilgi konularındaki görüşlerinin mukayesesi için, bkz.: Durmuş Hocaoğlu., "Gazzali ve Descartes'da Varlık, İnsan ve Bilgi"., Yeni Toplum., Sayı:2., Eylül-Ekim 1992., İstanbul., s.99-109]
 
[4] Bütün canlıların sudan yaratıldığına dair ayetler: Enbiya: XXI/30; Nur: XXIV/45; Taha: XX/53
 
[5] İnsan'ın yaratılışının uzun safhası için, bkz: İnsan: LXXVI/1: "Hel ata ala'l-insani hinun mine'd-dehri lem yekün şey'en mezkura(n)": "İnsan'ın üzerinden Dehr'den (aşırı derecede büyük bir zaman aralığı) öyle bir hin (belirli bir zaman dilimi) geçti ki, o vakit (insan) bir "şey" olarak zikredilmeye değmez idi." 
 
[6]. "Kur'an'da İnsan'ın Yaratılışı" ve Evrim konusunda detaylı bir bilgi için, bkz: Doç. Dr. İsmail Yakıt., "Kur'an'da İnsanın Yaradılışı ve Evrimi"., Ufuk Çizgisi., Sayı:6., Mart 1990., İstanbul., s.8-15
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 185,25 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim