ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Darwinizm, İnsan ve Dil: IV
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 31.03.2006
Bütün evrimci teorilerin en büyük sıkıntısını ana hatlarıyla iki başlık altında toparlayarak hulasa etmek mümkündür: 1: Evrim'in mekanizmasının gayesiz, rastlantısal oluşu; 2: Hayvan'dan İnsan'a geçişteki kritik noktanın çelişkili açıklaması.
     
Evrim'in mekanizmasının gayesiz, yani, tesadüfi, rastlantısal oluşu, bu teori için temel bir felsefi çıkış noktası niteliği taşımaktadır. Zira, evrimde bir gaye (telos) bulunduğunu kabul etmek, yani Teleolojizm (Gayecilik), doğrudan veya dolaylı olarak, o gayeyi varlık alemine vaz' eden ve yürüten bir varlığı, yani Yaratıcı'yı ve yine bunun bir neticesi olarak da Yaratma'yı kabul etmeyi zaruri kılacaktır. Öyle ya; madem ki bir gaye var, bu gaye Tabiat'ın kendi içinde (içkin, mündemiç, immanent) olamaz; aksi halde, bu, bizzat Tabiat'ın kendisinin zi-şuur (bilinçli) ve müdrik olduğunu kabul etmektir ki bu da imkansızdır; öyleyse Tabiat'taki bu gaye, O'nun üstünde, O'nu aşan tabiat üstü (aşkın, müteal, transandantal) ve ulaşılamaz (numenal) bir - ve tek - varlığa, yani Tanrı'ya giden yolu açacaktır. İmdi, tabiidir ki Tanrı, ilmi bir faktör olarak devreye sokulamaz; burası doğru; çünkü bu, Tanrı'nın fenomenalleştirilmesi, tecrübe alanına indirgenmesi demektir ki bu da bizzat ve bizatihi numenal olan Tanrı kavramı ile çatışır. Ne var ki bilimin giremediği bu sahaya felsefe girer ve aynı soruyu sorar: Tabiat'ta bir gaye yok ise, o takdirde nasıl olur da, tamamiyle tesadüfi gelişmeler zincirinden mürekkep evrim denen şey, hiç aykırı örnekler yaratmadan muntazaman ilerler? Bu, Ludwig von Bertalanffy'nin, Tanrı kavramını telaffuz etmeksizin, "evrim sorununun can alıcı noktası burada yatıyor" dediği husustur[1]. Gerçekten de "sorun"un canalıcı noktası burasıdır; çünkü, hala kaya gibi dimdik duran Termodinamik'in II. Kanunu ve Entropi, tabiattaki tabii, yani "kendiliğinden" gelişen süreçlerin, suret-i kat'iyyede daima ve daima ve istisnasız olarak Entropi'yi artıracak şekilde, yani, yüksek bir düzenlilik halinden alçak bir düzenlilik haline doğru gitmekte olduğunu, bunun aksinin ancak tabiata dışarıdan müdahale ile mümkün olabileceğini göstermiş olup bu kanuna da bütün cansız tabiat aynıyla riayet etmektedir; ancak canlılardır ki bu ameliyeyi tersine çalıştırır, yüksekten alçağa değil alçaktan yükseğe doğru giden, yani Entropi'yi arttıran değil azaltan bir süreç geliştirirler[2]. İmdi canlılar aleminde bir evrim var ise, bu, zaman skalası üzerinde müteahhiren ortaya çıkan daha mütekamil bir canlı türün bir alttakine göre daha yüksek bir düzenlilik halinde  olması demektir ki bu da mekanik kanunlara aykırıdır ve aynıyla Ludwig Boltzmann'ın S = k ln W şeklinde ifade edilen kanununa da.
 
Darwinistlerin ekseriyeti için Darwin'in teorisi ateizme sağlam bir istinad teşkil edeceği düşüncesiyle müreccah sayılmaktadır ve tabiatta "gaye"yi reddeden bu teori, paradoks oluşturacak tarzda böyle bir felsefi / ideolojik "gaye" için kullanılmaktadır, mahz ilmi olduğu için değil; ancak bu noktada Darwin'in kendisinin, çalışmalarını böyle bir maksada matufen bilkast tanrıtanımazlık üzerine bina ettiğini söylemek zordur. Bu keyfiyeti yorumlayan Robert B. Downs şunları yazmaktadır[3]:
 
Darwin'in yaşı ilerledikçe din konusundaki gö­rüşleri de değişti. Gençliğinde özel yaradılış fikrini hiç tartışmasız kabul ediyordu. Life and Letters ad­lı kitabında "İnsan uzak gelecekte şimdikinden çok daha mükemmel bir varlık olacaktır" diyordu.
 
Sonra şu fikirleri de ilave ediyordu:
 
Tanrının varlığı hakkında hislere değil akla bağlı bir başka nokta da, çok önemli bir konu olarak beni etkiliyor. Bu muazzam ve hariku­lade evreni, çok geriye ve çok ileriye bakabil­me kabiliyeti bulunan insan da dahil olmak üze­re, kör tesadüf veya zaruretin eseri olarak gör­mek çok güç, hatta imkansızdır. Böyle düşü­nünce bir dereceye kadar insanınkine benzeyen zihin sahibi bir İlk Sebep aramak zorunda kalı­yorum; bu bakımdan Theist sayılabilecek bir in­sanım. Hatırladığıma göre, Türlerin Kökeni'ni yazdığım zaman bu inanç bende çok kuvvetliy­di. O tarihten beri yavaş yavaş ve birçok dal­galanmalarla, zayıfladı. Ama o zaman da şu şüp­he ortaya çıkıyor: Fakat, benim tamamiyle inandığıma göre, en aşağı hayvanlarınki kadar basit bir zihinden çıkmış olan bir akla, böyle büyük bir sonuç çıkardığı zaman, güvenilebilir mi?
 
Darwin bu noktada çaresizlik içinde ellerini açıyor ve şunları söyleyerek sözünü bitiriyor:
 
Böyle karmaşık meselelere en ufak bir ışık tut­tuğumu dahi iddia edemem. Her şeyin başlangıcındaki sır bizim için çözülemez bir halde du­ruyor; şahsen ben bir agnostik olarak kalmak­tan memnunum.
  
***
 
Bu vazıyette Darwin'in alelumum manasıyla darwinist olmadığı dahi söylenebilir; fakat beri yandan, aynı husus Marksistler için tam tersine, kesin bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır.
 
 
[1] Teoman Duralı., Canlılar Sorununa Giriş., İ.Ü. Edebiyat Fak. Yay., İst., 1983., s.93;
 
[2] Bu konuda nadir bir teknik çalışma için, bkz: Leo Szilard., "On the Decrease of Entropy in a Thermodynamic System by the Intervention of Intelligent Beings"., Behavioral Science., 9:4., 1964: October., pp.301-310;
 
[3] Robert B. Downs., Dünyayı Değiştiren Kitaplar., Çev.: Prof. Dr. Erol Güngör., Tur Yay., İst., 1980 içinde, Bölüm: 14:  "Charles Darwin: Türlerin Kökeni"., s.289-290
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 200,34 KB ]
BU DİZİDEKİ YAZILAR
Darwinizm, İnsan ve Dil: I
Darwinizm, İnsan ve Dil: II
Darwinizm, İnsan ve Dil: III
Darwinizm, İnsan ve Dil: IV
Darwinizm, İnsan ve Dil: V
Darwinizm, İnsan ve Dil: VI
Darwinizm, İnsan ve Dil: VII




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim