ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

'Terör', Eğitim ve Kalkınma
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 14.04.2006
Son günlerde yaşanan ve hala tedirginliği devam etmekte bulunan 'malum' hadiselere teşhis koyabilmek ve çareler üretilmek maksadıyla hayli nefesler ve mürekkepler tüketildi, hayli şeyler söylendi, yazıldı ve çizildi ve tabiatiyle bundan sonra dahi bu söylemeler ve yazıp çizmeler devam edecek; yirmi küsur yıldır devam etmekte olduğu gibi. Ancak, ihtiyatla konuşmayı elden bırakmayarak, bu teşhis raporları, tedavi kürleri ve reçeteler kümesinin içinde büyükçe bir yekun tutan kısmının ortak özelliğinin, ya eni boyu pek düşünülmeden ya da 'gereğinden fazla derin ve ince düşünülerek' ortaya atılmış olmak olduğunu söylemenin çok da riskli olmadığı kanaatindeyim. Temel bir prensip olarak, yanlış teşhisten doğru tedavi çıkamayacağına binaen, bu gibi fikirlerin ekseriyetinin de sadra şifa olması mümkün olmayacaktır.
 
İmdi, öne sürülen iddialardaki en büyük yanlışlıklardan birisi, mes'eleleri "terör" olarak değerlendirmektir. Bu apaçık bir fikri yetmezliktir; çünkü terör, bir gaye değil, bir vasıtadır. Yani terör - nam-ı diğer "tedhiş" - denen şey, kendi gayesini kendi içinde taşıyan bir eylem değil, kendi dışında bir başka gayeye hizmet eden bir enstrümandır; terörist faaliyetlerde bulunanlar sadece öldürmek için öldüren, yakmak için yakan, yıkmak için yıkan Karın Deşen Jak'lar olmadığı gibi, terörist örgütler de sokak çeteleri değildir; hepsinin, asıl olarak yöneldiği ve terörü bilinçli olarak o istikamette bir araç olarak kullandıkları, amaçları tahakkuk edip de kendi düzenlerini te'sis ettikleri takdirde terörü durduracakları siyasi bir gayeleri vardır; Hasan Sabbah'tan bu yana bu hep böyle olagelmiştir ve muhtemeldir ki, hep de böyle olagidecektir.
 
Burası yanlışlığın bir veçhesi; bir diğeri ise, birtakım "haklar" verildikçe eylemlerin beslenme zemininin kendiliğinden kuruyacağı şeklindeki iyimser, ama saf romantik görüş olup, içinde bir miktar doğrular da barındırmakla birlikte, bütün olarak ele alındığında, doğru olmadıkları gibi, bilerek veya bilmeyerek, terörün yöneldiği gayeye hizmet eder evsafı da haizdirler; çünkü, istenen "haklar" (ki bu hakları talep edenlerin hiçbir zaman bu devlete, bu ülkeye ve bu millete karşı görevleri yoktur, hep alacakları hakları vardır) kısm-ı azamı itibariyle esasen terör yoluyla vasıl olunması murad edilen gayeleri ihtiva etmekte olduğunan, böyle bir davranış, büyük ölçekte, terörün yönelmiş olduğu gayeye hizmetten başka bir netice hasıl etmeyecektir ve etmemektedir de ve üstelik daha da fazlasına yol açmakta, terörün, vasıl olunacak gaye için doğru bir metod olduğu şeklindeki fikri de kuvvetlendirmektedir. Nitekim, saf romantiklerin zannettiklerinin aksine, Türkçe dışındaki mahalli-etnik dillerde yayın yapılmasının AB'nin itip-kakması ile  gerçekleştirilmesinin, bir yandan etnik bilincin daha da pekişip pervasızlaşmasını hızlandırdığı gibi, diğer yandan da terörist eylemleri azaltmadığı en son yaşananlardan bir kere daha görülmektedir.
 
Konu ile ilgili makro ölçekteki yanlış teşhislerden birisi "eğitim", bir diğeri de "yatırım"dır. Çocuksu reklam filmlerinden aktarılmış gibi duran bu gibi iddialara göre, "her işin başı eğitim ve yatırımdır". Tabiatiyle, eğitim derken, "Bölge Halkı"nın dilinin eğitim dili olarak tercih edilmesi gerektiğni de anlamazlık edemezsiniz; değil mi?
 
Yatırıma gelince; bundan sonrasında bir şey yazmadan, Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Federasyonu Başkanı Şehmuz Akbaş'ın, bütünüyle iyi niyete yorduğumuz, geçen hafta başı basında yayınlanan ve güven ortamı kurulup bölgeye özel (pozitif) ayrımcılık yapılıp özel yatırım teşvikleri uygulanacak olursa, yatırımcıların kendiliğinden geleceğini ve bunun da terörün kaynaklarını kurutacağını ileri süren bir beyanatından pasajlar vermekle iktifa edeceğim ["Terörü Yatırım Bitirir"., Radikal., 03 Nisan 2006, Pazartesi]:
 
"En büyük sorun sokak çocukları. İşsiz ailelerin işsiz çocuklarını kastediyorum. Bu çocukları kullanmak çok kolay. İş yok, her isteyenin peşine takılıyorlar. Sorunun 20 yıllık geçmişi var. 20 yıl önce doğan çocuklar dükkanları taşladı. Bu çocuklara iş, aş sağlarsak, cam kırmak, taş atmak yerine üretim yaparlar. İş sahibi olmazlarsa, yarın silah çekerler. Paranın olduğu yerde silah olmaz. Para yoksa silah konuşur. Diyarbakır'ın sorunu tüm ülkenin sorunu. Burada işsiz kalan insanlar, büyük şehirlere gidecek, hırsızlık yapacak."
 
"Türkiye'den işadamları Bulgaristan'a, Romanya'ya gidiyor. Oradaki imkanları Diyarbakır'a verseler, eşit şartlar sağlasalar, hem yatırımcılar ülkeyi terk etmez, hem bölgedeki sosyal yara sarılır. Bu durumda bölge yatırımcı akınına uğrar. Ekonomik kalkınma için pozitif ayrımcılık şart. Biz çok badireler atlattık. Bunu da atlatacak güçteyiz. 1990'larda olaylar çıktığı zaman esnafın yarısı dükkanı zorla, yarısı gönüllü kapattı. Son olaylarda dükkanlar zorla kapatıldı."
 
Aynı haberde, sokaktaki işsiz çocuklara dikkat çeken, bölgenin en büyük yatırımcılarından Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Süleyman Odabaşı da bu görüşleri te'yid ediyor:
 
"İnsanları doyurmazsanız, eğitimini vermezseniz ne olur? 20 yıl önce doğan çocuk bugün sokakta. Bir yerden bu hastalığı tedavi edeceksiniz. Bölgeye kan vermek zorundasınız."
 ... Bunların içinde çok doğru olanlar da var; ama hepsi bu kadar mı ve bu kadar basit mi acaba?
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 197,23 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim