ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Tamam mı Devam mı?
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 06.01.2006
Yeniçağ'da ilk yazımın yayınlandığı 25 Ağustos 2003 tarihinden bu yana geçen iki yıl dört ayı mütecaviz zaman diliminde ilk defa bu kadar uzunca bir müddet izin yaptım ve ilk defa bu kadar uzun müddet okuyucularımdan uzak kaldım. Aslında bu uzak kalış gerçek anlamda vuku' bulmadı; sağolsunlar, birçoğu ile e-posta ve/ya telefon vasıtasıyla irtibatımız devam etti; gönül birliği ise zaten köşe yazılarından bağımsız olmakla, hiç kopmadı, kopamazdı da. Gündemden ve mes'elelerden kopmak da keza mümkün değil; zira hayatın, yaşamanın, var-olmanın kendisi bizzat ve bizatihi mes'ele; ancak ölülerin bir mes'elesi olmaz, tabiatiyle dünya hayatıyla ilgili olmak kaydıyla, çünkü ölüm bir başka hayat, bir başka varlık aleminde yaşamak demek olduğuna binaen, orada da başka başka mes'eleler var - artık bizim yaşlarımızda olanların daha fazla tefekkür etmeye çalışması çalışması gereken başka ve daha mühim, kalıcı hayatın, daha başka ve daha mühim mes'eleleri.
 
 "Dünya'da rahat yoktur" buyuran Resul-i Ekrem Efendimiz'in de işaret ettiği gibi bu dünya hayatının kendisi bizzat ve bizatihi mes'ele ve bu sebeple de ancak gamsızlar taifesinin mes'elesi, derdi, tasası olamayabilir. Fakat Türkiye bu konuda hiç şüphesiz daha da hususi ve müstesna bir mevkıde bulunuyor; hele içinde yaşamakta olduğumuz şartlar muvacehesinde. Öyle ki, esasen tarihi, varlığı ve konumu itibariyle sıra-dışı her millet gibi Türkler'in de, kendi iradelerinden bağımsız olarak dağlar gibi mes'eleleri olmak iktiza etmeleri bir yana, bir de bu evsafıyla taban-tabana muhalif olarak sıra-altı yönetimlerle yönetiliyor olmaları, Onları, çok daha çetrefilli ve git-gide çözümleri zorlaşan ve çözülmezlik noktalarına doğru yaklaşan mes'elelerle karşı-karşıya bırakmaktadır. İşte, fikrimce, bizim asıl sıkıntılarımız buradan kaynaklanmaktadır: Ülkem ve milletim ne kadar büyük ve sıra-üstü ise, O'nu yönetenler de bir o kadar sıra-altı ve bu sıra-altılık ise var olan mes'eleleri halledemeyip daha da büyüttüğü gibi, biteviye yeni-yeni mes'eleler ihdas ediyor. Bütün bunların en altında yatan sebep, sebeplerin sebebi ise, Türklerin git-gide kendi vatanlarına ve devletlerine sahip çıkmakta zorlanır hale gelmeleridir diyebileceğimiz gibi, esasen, tarihe felsefi bir nazarla bakılması, yani tarihin bir laboratuar gibi kullanılması durumunda, O'nun, bizlere, milletlerin ve devletlerin sonunun da böyle geldiğini anlattığını görebiliriz.
 
Evet, maalesef, milletlerin ve devletlerin sonu böyle geliyor.
 
Gazzali'nin, ekseriyetinde galip olanın kusur ve ihmal olmak olduğunu bildirdiği insan kitlelerinin, yani Avam'ın ve yine O'nun tabiriyle avam tabiatlı okumuş-yazmışların sandığının aksine, bir şeye bir kerre sahip olmak, sahip olunanın ebediyyen elde tutulması için hiçbir zaman yeterli bir karine ve te'minat teşkil etmez. Nasıl ki Cenab-ı Bari her yarattığını her dem tazeler, her dem yeniden ve yeniden yaratır ise, insanlar da bir kerre elde ettiklerini her daim elde etmek durumundadırlar; bu ise, kesintisiz bir şuur, idrak, irade, kararlılık ve azim sürekliliği demektir. Aksi halde, yani, bir şeye bir kerre sahip olduktan sonra onu ilelebed elde tutacak şuur, idrak, irade, kararlılık ve azme ilelebed sahip olunulmadığı müddetçe mutlaka ve mutlaka ve mutlaka, elden çıkarmak gibi mukadder bir akıbet kapıyı çalacaktır; bazan uzun-uzun işaretler verdikten sonra, veya bazan da aniden, apansız; ecel gibi, Azrail gibi çat kapı karşımıza çıkarak. Aslında Tarih, hiçbir vakit hiçbir kavmin üstüne son perdeyi habersiz indirmemiştir, indirmez de, o kadar gaddar değildir; ne var ki verdiği haberi, gönderdiği işaretleri okuyamayanları affettiği de pek görülmüş değildir.
 
İşte şimdi Biz Türkler böyle bir kritik halde bulunuyoruz ve sualimiz de şu: Bin yıldan beri var-olduğumuz ve hükmettiğimiz, en büyük destanımızı yazdığımız bu coğrafyada daha kaç yıl var-olmak ve hükmetmek istiyoruz?
 
Daha da kısacası :
      "Tamam" mı diyoruz "devam" mı?
 
***
 
Saygıdeğer okuyucularıma not: Daha önce Salı, Cuma ve Cumartesi olan köşe yazılarımın yayınlanma günleri, bu haftadan itibaren Pazartesi, Cuma ve Pazar olacaktır.
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 160,13 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim