ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Sığ ve Sıra-Altı Siyaset ve Kürdistan Mes'elesi
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 10.01.2006
Suali bir kere daha tekrarlayalım: Niçin Kürdistan'ı kurmaya kalkışanlar Türkiye'den korkmaz da Türkiye'nin elitleri ve Türkler müstakbel bir Kürdistan'dan bu kadar korku duyar; kuruldu, kurulacak diye yürekler ağızlara gelir? Yoksa sadece Amerika faktörü mü? Hani, ".. Amerika olmasaydı..." mı? Yoksa "Türkiye'de de Kürt yurttaşlar var ve onlar da Kürdistan ile birleşme yönünde talep ve irade beyanında bulunmaya kalkışırlar" mı? Elbette bütün bunlar küçümsenecek ve hesaba alınmayacak amiller değil; ama asıl sebep daha başka yerlerde aranmakta olmalı: Türkiye'nin, önce bölgesinde ve sonra da dünyada, kişilik ve irade sahibi, devlet olma geleneğine ve bilincine bihakkın vakıf, devlet geleneğini zenginleştirerek geliştiren, kişilik, irade ve bilincini agresif olmayan ama taşkın bir biçimde sergileyen bir devlet olmayıp, bilakis, kendi-kendisini tasfiye sürecine girmiş, dışarıdan gelecek her türlü telkin ve yönlendirmeye açık, direnme gücü ve kaabiliyetinden mahrum, devlet olmaktan çıkmaya başlayan; bir gelecek tasavvuru, nevi şahsına münhasır bir medeniyet ideali ve projesi, gelecek yıllara ve hatta yüzyıllara uzanan stratejileri kalmamış bir ülke haline gelişi, O'nun ciddiye alınır olmasını ciddi şekilde engellemektedir. Bütün bunların aksi varid olaydı, değil ki Barzani ve Talabani nam aşiret reisleri, ümmi bir dağ çobanı dahi, bu coğrafyada böyle bir ülkenin rağmına racon kesmeye kalkışılamayacağını elbette idrak edecektir. Ama adamlar haklı; hani "söyleyene değil, söyletene bak" türünden bir şey bu: Değil ki Barzani ve Talabani gibi, birbirlerinin dillerini dahi tam olarak anlayamayan aşiretlerin reisleri, ümmi bir dağ çobanı dahi, Kürdistan diye nev-zuhur bir Amerikan tetikçisi devlet karikatürünün kuruluşuna Türkiye'nin sığ ve sıra-altı politikalarıyla nasıl da çanak tuttuğunu bilmez mi?
 
Tarihten ders çıkaramayan, tarihe gömülür; buyrunuz nitekim: Bir taşra kasabasını dahi yönetmeye ehil olmadığı halde, Türkiye Cumhuriyeti'nin, devlet yönetimini ele almış sığ politikacılarının Kürdistan'ın kuruluşundaki ve akabinde gelecek belalardaki rolü, bir o kadar kaabiliyetsiz İttihad ve Terakki erkanının Balkan faciasındaki rolü ile benzeşmekte ve özdeşleşmektedir. Şöyle bir hafızalarımızı yoklayalım: "Düşmanımın düşmanı dostumdur" kavlince Balkan komitacılarından Ermeni çetecilerine varıncaya dek, zahiren sanki sadece Padişah düşmanı gibi görünen ama hakikat halde bağnaz birer Türk ve Türkiye düşmanı olan herkesle işbirliği yaparak 31 Mart Vak'asını (31 Mart 1325, 13 Nisan 1909) önlemek gerekçesi ile Hareket Ordusu'yla İstanbul'a girerek 27 Nisan 1909'da Ermenilerin yaftaladığı ünvanla "Kızıl Sultan"olarak adlandırdıkları II. Abdülhamid'i, zorbalıkla hal' eden İttihad ve Terakki çetesi, rakipsiz olarak iktidara gelince ilk iş olarak, Balkan devletlerinin Türkiye'ye karşı ittifak etmelerindeki en büyük mani' olan Balkan Kiliseleri arasındaki ihtilafları gidermek üzere yeldir yepelek koşuşturup Kiliseler İhtilafı'nı Kiliseler İttifakı'na dönüştürmek suretiyle düşmanlarımızın birlik olmalarını sağlamış ve bunun en acı faturasını, Türklere ve Türkiye'ye, Balkan topraklarındaki varlığımızın iki yıl gibi kısa bir müddet zarfında silinip yok edilmesine sebebiyet veren ve tarihe "Balkan Faciası" olarak geçen trajedi ile ödetmişti. Tabiatiyle, binbaşılıktan Erkan-ı Harbiye Reis-i Umumiliği'ne darbe ile fırlayan Enver ve şürekasından bundan daha fazla bir şey beklemek muhalden de muhaldir ve devlet tecrübesi ve devlet aklı denen şeyin yokluğu da bundan başkası değildir.
 
İşte, artık kapımıza gelip dayanmış bulunan "Kürdistan" mes'elesinde - diğer gelişmeleri sayıp dökecek yerim yok - Türkiye'nin sadece yakın zamandaki akılsız politikasının dehşet verici ürünlerinden birisi de aynıyla budur: Birinci Körfez Harbi'nden sonra Saddam'ın kontrolünden kurtulan Kuzey Irak'ta otorite boşluğu doğunca, Türkiye, Amerika'nın da verdiği "akıl" - yani kendi menfaatleri doğrultusunda kendisini bir araç olarak kullanmak üzere yaptığı "yönlendirme" - ile, PKK'ya karşı bir set oluşturmak için, Saddam'dan boşalan otoriteyi Barzani ve Talabani ile sağlamaya yönelmiş ve bu maksatla, aralarındaki aşiret uyuşmazlıkları yüzünden bir araya gelerek ittifak ve güç birliği te'sis edemeyen Kürt grupların aralarındaki ihtilafları gidermek üzere yoğun mesai sarfetmiş, neticeten, geçen asrın başlarında İttihatçıların işlediği hatanın aynısı işlenerek, aralarındaki ihtilaflar ne olursa olsun aynı hedefe yönelmiş olan Türklerin ve Türkiye'nin kan içici düşmanları birleştirilerek Kürdistan'ın temellerine Türk harcı konmuştur.
 
Lafontaine'in tilkisi ağzından peynirini kaptığı kargaya "aptallar olmazsa iş kalmaz açık gözlere" der; siyasette de bu böyledir: Bir tilkiler vardır, bir de kargalar ve dahi kargaları kimse ciddiye almaz; maalesef Türkiye birincisi değil, ikincisi.
 
Türkiye'nin hamakat politikası Kürdistan'ın temellerini attı; ama bu gidişle, hamakat devam edecek ve sıra "Büyük Kürdistan"ın temellendirilmesine gelecek; bu sözüme bir mim koyunuz.
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 195,77 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim