ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Sığ ve Sıra-Altı Siyaset ve 'Mavi Akım' Mes'elesi: I
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 13.01.2006
"Yığınakta yapılan bir hatayı hiçbir strateji dehası telafi edemez!". Prusyalı general, filozof ve askeri tarihçi Carl von Clausewitz, bütün savaşların genel geçerli kaanunlarını vaz' etmiş olduğu pek meşhur eseri "Vom Kriege (Savaşa Dair) isimli eserinde böyle buyurmaktadır."
 
"Siyaset de bir savaş türüdür; binaenaleyh, aynı hüküm onda da caridir: Yığınakta yapılan bir siyasi hata, hiçbir siyasi deha tarafından telafi edilemez."
 
"Türkiye, böyle bir vahim hatayı, "Enerji" konusunda işlemiştir ve daha da fecisi, bu hatayı katmerlendirerek çapını büyütmeye devam etmektedir. Söz konusu bu yığınak hatası, Rusya ile yapılan "Doğal Gaz" anlaşmaları ve hatanın devam ettirilerek açının büyütülmesi ise, en son imzalanan "Mavi Akım" anlaşmasıdır."
 
Bundan altı yıl kadar önce Aksiyon dergisindeki sayfamda kaleme aldığım "Mavi Akım mı, Mavi Yıkım mı?" başlıklı yazıma [Yıl: 6, Sayı: 262., 11-17 Aralık1999] bu cümlelerle başlamış ve sonunu şöyle bağlamıştım: "...Mavi Akım bir Mavi Yıkım'a dönüşebilir."
 
Yazının, halen hükmünü koruduğuna kail olduğum tezi kısaca şöyle idi: Türkiye, enerji gibi bir numaralı stratejik değeri haiz bir konuda akıl almaz hatalar işlemekte, enerji ihtiyacı için, hiç üretmediği Doğal Gaz'ı birinci kaynak haline getirmekte ve haddini hududunu aşıp daha da ileri giderek, bütün doğal gazını da hemen-hemen Rusya'ya bağlamakta ve bu suretle, Rusya'ya bağımlı, hatta bağlı hale gelmektedir. Bu, sıradan bir insanın dahi – yaradan Rabbinin herkese verdiği aklı selimi fesada uğramamış olmak kaydıyla – farkedebileceği ve yıkım ile sonuçlanabilecek bir vahim hata idi.
 
Bu noktada biraz felsefe yapalım: Descartes, hakikate vasıl olabilmek için, insanların, Tanrı'nın istisnasız her kuluna bahşetmiş olduğu, Tabii Işık'tan başka birşeye muhtaç olmadıklarını söyler; O'nun Türkçe'ye "Tabii Işık" (veya Tabiat Işığı) şeklinde çevrilen, "Lumiere Naturelle" dediği şey, aşağı-yukarı, birçok bakımdan adeta hocası gibi duran Şark'ın yıldızı Gazzali'nin "İlahi Nur" dediği şey olup, pusulanın hep magnetik kuzey kutbunu gösterdiği gibi, hep doğru yolu gösteren bir fıtri kaabiliyettir. Tabiatiyle, burada iki hususa dikkat çekmek gerektir: Birincisi, pusulaların da harici bir magnetik alan tarafından saptırılması gibi bu fıtri kaabiliyetin de saptığı, fesada uğradığı ve ayrıca, hususi ihtisas gerektiren halleri istisna tutmak gerekir; ancak, fesad vaki' değilse, o vakit, sıradan bir insan dahi birçok bakımdan, sadece ve yalnız sezgileri ve akl-ı selimi ile dahi çok mühim konularda çok isabetli kararlara vasıl olabilir ve esasen demokrasinin temeli de budur; aksi halde vatandaşların ülke siyasetini makro düzeyde belirleme hakkının da reddedilmesi gerekir.
 
İmdi, konumuzla alakalı olmak üzere, "sıra-altı ve sığ siyaset" terimi ile kastettiğim tamı tamına budur: Diplomasi ve milletler-arası siyasetin bir ihtisas işi olduğunu kabul etmekle beraber, aklını fesada vermemiş her dürüst vatandaşın, Tabii Işık ile bilebileceği ve hatta bildiği, bütün güç kaybına rağmen, hala bugün dahi, dünyayı fethe çıkan Amerika'nın bile dik-dik konuşamadığı Rusya'nın, mesela PKK krizinde "bir haftada Şam'a gireriz" diye meydan okuyup tehdit ettiğimiz Suriye gibi kolay diş geçirilebilecek bir ülke olmaması hasebiyle, kendisiyle gerginlik politikası sürdürülmesinin imkansızlığının, ülkemizi o cihetten gelecek bütün tehdit ve şantajlar karşısında açık ve savunmasız bırakacağı; çok darda kalınması durumunda da bu defa, çar na çar, başka güçlere verilecek muhtemelen en az bir o kadar ağır tavizlerle ancak belki dengelenebileceği gerçeğini göremeyen siyasetin adına bundan başkası denemez - tabiatiyle ve bittabii, işin içinde böyle bir anlaşmaya imza atan siyasetçinin kasti fesadının olması ihtimalini 'şimdilik' bahse mevzu etmeksizin sadece "görememek"ten söz ediyoruz. Nitekim, aklının pusulası bozulmamış her dürüst vatandaş görmüyor mu ki, yapılan anlaşmanın sadece gaz fiyatını gizli tutan – yani kendi, kamuoyuna karşı ikiyüzlülük öngören – maddesi bile başlı başına bir skandal ve yine görmüyor mu ki, sızdırılan fiyatlar skandal kerre skandal: Türkiye, Rusya'nın Türkmenistan'dan 15 Dolar'a aldığı Doğal Gaz'ı 265 Dolar'dan satın alıyor ve de eli kolu bağlı; bağlı, çünkü başka alternatifi kalmadığı – daha açıkçası kendi eliyle kendisini alternatifsiz bıraktığı - için bu gazı almaya mahkum ve yine çünkü, anlaşma maddeleri ülke aleyhine çalıştığında, "devletler sıradan ahlak kurallarına bağlı olamazlar; her ülkenin en büyük kanunu kendi menfaatidir, o menfaat haleldar olduğunda her anlaşma kendiliğinden fesh olunur, yenisi yapılır, yapılamıyorsa da problemi pazu kuvveti çözer" şeklinde özetlenebilecek olan Hegel'in milletler-arası münasebetler prensibini tatbikata koymak üzere o anlaşmayı yırtıp atarak hakkını koparıp alacak "pazu gücü" yok!
 
... "bana sağlam bir mesnet verin, dünyayı yerinden oynatayım" diyen Arşimed'e nazire yaparcasına, "bana bir siyasetçi verin, dünyayı yerinden oynatayım" diyen Çiçeron, benim ülkem için konuşmuş sanki; bir farkla ki, bizimkilerin bu babda da dünyada bir esamisi okunmuyor; çünkü dünyayı yerinden oynatmak da bir marifettir; halbuki onlar sadece kendi ülkelerinin şirazelerini yerinden oynatmakta maharet kesbetmişler.
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 192,43 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim