ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Mülk'ün Tapusunun Maliklerinin Direnme Hakkı ve Görevi: I
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 23.01.2006
Kontrolden çıkma eğilimine girmiş veya getirilmiş olan etnisite ve kimlik tartışmaları Türkiye'yi, Mülk'ün asli maliklerinin direnme hakkı ve görevi doğduğu, aksi halde hem haklarını kaybedecekleri ve hem de suçlu duruma düşecekleri bir bıçak sırtına doğru sürüklemektedir ve bunun en büyük müsebbibi de sığ ve sıra-altı siyasettir hal-i hazırdaki durum itibariyle. İmdi bu, öncelikle bir hak ve fakat daha da fazlası olarak, bir görev olmaktadır. Hak'tır: Mülk'ün tapusunun hakkı! Çünkü, Mülk'ün kurucusu ve bütün tarih boyunca omuzlayıcısı, taşıyıcısı onlardır, öyleyse hak da onlara aittir. Ve bu noktada hak - bir kere daha ve vurgu ile: Mülk'ün tapusunun hakkı - diğer mülki nisab sahiplerininkiyle "eşit" değil, "eşitler içinde birinci"(prima intra pares)'dir. Şundan ki, Millet, sadece ber-hayat olanlardan müteşekkil Halk'tan farklı olarak, tarihi ve sürekli bir olgudur; yaşayanların ve ölülerin bir ve bütün oldukları bir süreklilik ve bu süreklilik ve bir ve bütünlük, ecdad ile ahfadı aynileştirir ki bu suretle, nasıl ki Mülk'ün ilk kurucuları onun asli sahipleri iseler, onların, Mülk'ü sürdüren ahfadı da aynı hakka sahip, yani asli sahiplik hüviyetini haiz olurlar. Bu ise devredilemez bir hak olduğu gibi, bu hakkın muhafaza ve müdafaası da vazgeçilemez bir görevdir aynı zamanda; çünkü, yaşayanların ve ölülerin bir ve bütün olması, aynı zamanda ve ancak, ölülerin yaşayanlar üzerinde devredilemez haklarının, yaşayanların ise ölülere karşı vazgeçilemez ve redd-i miras edilemez vazifelerinin mevcudiyeti ile mümkündür; aksi halde, toprağın fiziki bir veri olmaktan çıkarılıp içine ruh giydirilmiş kutlu bir varlık alanına dönüştürülmesi ile vücut bulan "vatan" teşekkül edemeyeceği gibi, devletin sürekliliği de mümkün ve meşru olamazdı.
 
Beri yandan, Millet'in tarihi ve sürekli bir olgu olması, O'nun aynı zamanda evrilmesi demektir de ve bu evrilme sürecinde, Kök Neseb, diğer neseblerin tamamını veya bir kısmını potasında eriterek dönüştürmek suretiyle onları kendileştirir ki böylelikle, neseb genişlemesi yolu ile, asli nesebe katılanlar da aynıyla ilk kurucuların ahfadı haline inkılab ederek aynı hakları ve vazifeleri tevarüs ederler. Bu suretle tekevvün eden Millet, asli kurucu unsurdan, yani "fi'l asl" olmayan ve dönüştürül(e)memiş diğer nesebleri şayet başka tür bir dayanışma bağı ile sağlıklı bir şekilde bağlayamayacak olursa, Mülk sürekli tehdit altında kalır ki bu da Haldun'un Sebeb Asabiyesi dediği bağ olup günümüz modern devletinde almış olduğu şekil, "vatandaşlık"tır. Vatandaşlık, Sayın Başbakan Erdoğan'ın sandığının aksine bir "kimlik" değil, bir "statü"dür ve fakat modern devlette, üzerinden, bütün vatandaşların "kimlik" tanımının yapıldığı bir statüdür; ancak yine modern devlette, işbu yol ile tanımlanan kimlik, kurucu asabiyenin kimliğidir. Yani, açık bir anlatımla, bir ulus-devletin bütün vatandaşları hangi nesebe ait olurlarsa olsunlar ve o nesebden ileri gelen etnik kimlikleri ne olursa olsun, sırf ve yalnız "vatandaş" statülerinden dolayı sahip oldukları kimlik, asli unsurun kimliğidir - mesela Fransa devletinin bütün vatandaşlarının, "Fransalı" değil "Fransız" addedilmesi gibi - ve hatta, dahası, "vatandaş" tanımı da yine kurucu nesebin ismi üzerinden yapılır, yine mesela aynı Fransa devletinin bütün vatandaşlarının, "Fransız" vatandaşı addedilmesi gibi. Şu halde, Türkiye devletinin vatandaşları da, "Türkiye vatandaşı" değil, "Türk vatandaşı" ve "Türkiyeli" değil "Türk" olmak iktiza eder.
 
Daha açıklayıcı olduğunu düşündüğüm için "Omurga" olarak adlandırmayı münasip saydığım Kurucu Asabiye, bu suretle, "fi'l-asl" olmayan bütün vatandaşlarıyla, vatandaşlık statüsü üzerinden bütün diğer hakları mütesaviyen paylaşır; ama tekelinde tuttuğu Mülk'ün Tapusu hariç. Mülk'ün Tapusu ortak kabul etmez; çünkü O, sadece bir iradeye ram olur, iki iradeye değil. Esasen, Mülk'ün Tapusu üzerinde, kurucu olmayanların hakkı yoktur; yardım ve/veya katkı bu hakkı doğurmaz, onlara ancak, eşit vatandaşlık statüsü verir; aksi takdirde, ya Mülk, belki de bir daha geri dönmemek üzere, elinden uçar, gider, ya da yine Haldun'un, Zilzal Suresi'nin "Arz zelzele ile sarsıldığı zaman" mealindeki (iza zülziletü'l-arz...) birinci ayetini işaret ettiği ifadesiyle, "Onunla birlikte veya onsuz devlete hakim olmaya kastetseler, yeryerinden oy­nar" (Mukaddime., III.II).
 
Arz sarsılır, sarsılmalıdır da; çünkü, Mülk'ün Tapusu, Omurga'nın devredilemez, vazgeçilemez, paylaşılamaz hakkı olduğu gibi, muhafaza ve müdaafaası da gayri kaabil-i içtinab vazifesidir ve yine çünkü dünya hayatında, dünyaya ait olanlar içerisinde, hiçbir şey, Devlet'ten daha yüce, daha üstün,daha değerli değildir; öyle ki, Vatan dahi, ehemmiyetler hiyerarşisinde, yerine göre, O'ndan sonra gelir.
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 179,90 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim