ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Ebu Leheb Ölmedi Ya Muhammed, Ebu Cehil Kıt'alar Dolaşıyor
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 12.02.2006
Evet; aynen böyle diyordu üstad Arif Nihat Asya: "Ebu Leheb öldü" diyorlar;/ Ebu Leheb ölmedi Ya Muhammed!/ Ebu Cehil; kıt'alar dolaşıyor...".
 
Gerçekten de vazıyet aynıyla budur: Ebu Leheb ölmemiştir, Ebu Cehil kıt'alar dolaşmaktadır. Ne var ki hüzün bu değildir; hüzün, Müslüman'ın, Hazret-i Nebi'nin yüzüne bakacak halinin kalmamış olmasıdır.
 
Hüzün bu değil, çünkü İyi'nin, Doğru'nun, Güzel'in, Hakk'ın, Hakikat'in olduğu her yerde Kötü, Yanlış, Çirkin, Batıl ve Sahte de olmuştur ve dahi olacaktır da; bu, Hayr'ın da Şerr'in de kendisinden olduğu Halık-ı Zülcelal'in varlık alemine vaz' ettiği kanunlar cümlesindendir. Elbet de her var-olan, kendi fıtratına uygunca hareket eder; Kötü, kötülük etmek için vardır, çünkü etmiyorsa kötü değil, iyidir. Asıl mühim olan İyi'nin "iyi" gibi, Hakk'ın "hakk" gibi olmamasıdır. İmdi; nasıl ki kötülük yapmak bizzat ve doğrudan kötülük ise, kötülüğe mani' olmamak ve iyilik yapmamak da kötülüktür; binaenaleyh, İyi'yi "iyi" gibi, Hakk'ı "hakk" gibi oldurmamak da bir kötülük olmaktadır. İşte mes'ele burada: Kişi olarak Ebu Leheb de, Ebu Cehil de her fani gibi öldü, ama Ebu Lehebler ve Ebu Cehiller ölmedi; ölmeyecek de; ne var ki asıl kötü olan, İslam dünyası: İyi'yi "iyi" gibi, Hakk'ı "hakk" gibi oldurmayan, olduramayan, yetersiz, zayıf ve pejmürde İslam dünyası.  
 
Şimdi Ebu Leheb de Ebu Cehil de Danimarka'da atağa kalkmış vazıyette; pervasızca, hayasızca, ahlaksızca, bir atak bu.
 
Ama, niçin ve acaba gerçek sadece bu kadar ve bundan mı ibaret?  
 
Önce tarihe bir bakalım ve soralım: Acaba irtikab edilen bu denaet ez-kaza ve ilk defa mı vuku' buldu ki? Hayır; Hristiyanlık bidayetinden beri, gayet şuurlu ve gayet müdrik olarak, yani tam bir kast-i mahsus ile, İslama karşı kaba bir saygısızlık, saldırganlık ve küfürbazlık içerisinde olmuştur; hakiki manada küfürbazlıktan söz ediyorum, öyle tenkid gibi ciddiyetten değil. Bir deist olan Voltaire'in "Biz o kitaba (Kur'ana – D.H.) sayısız yaveler kondurduk. Oysa, Kur'anda bunların hiçbiri yoktur. Keşişlerimizin asıl zoru, müslüman olan Türklerle idi. İstanbulun fatihlerine baş­ka türlü karşı konulamayınca, onlar aleyhine sürü sürü kitaplar yazıp durdular" dediğini hatırlayalım[*]. Ne var ki Voltaire bile, besbelli, işin aslını ve tarihi derinliğini tam bilmiyor; bu mes'ele, sadece, İstanbulun fatihlerine baş­ka türlü karşı konulamamaktan neş'et eden bir kompleksin mahsulü değil, evveliyatı ta İslam'ın doğuşuna kadar gider. İslam'ın Hz. İsa'yı muazzam derecede tazim, taziz ve tebcil etmesine mukabil, ilk önceleri Hristiyanlık içerisinden zuhur etmiş sapkın (heretik) bir mezhep gibi gördüğü İslam'a karşı, sonra tam cephe taarruza geçmiştir; hakiki manada tam cephe ve ağzını bozarak. Öyle ki, Batı literatürü, İslam dini ve O'nun bütün mukaddesatına tevcih edilmiş en iğrenç, en seviyesiz, en rezil küfürlerle dopdoludur: Mesela, Dante Alleghieri, İki Cihan Padişahı, Efendimiz Muhammed Mustafa'yı - selat ve selam O'na olsun - "Cehennem"inde, cehennemin tam merkezinde tasvir etmiş, Protestanlığın kurucusu Martin Luther, mezhebinin Katolisizm karşısında tutunabilmesinde büyük yardımını gördüğü Türklere nankörlükle cevap vermiş, Danimarkalı sefillerin iğrençlik timsali çizgilerini bile utandıracak kertede, adeta bir sokak serserisi gibi sözler sarfetmiştir[**]. Bu örnekleri nerdeyse sonsuzca çoğaltmak mümkün. Nitekim, Batı'nın 'guya', Kilise'nin karanlıklarını yırtarak aydınlığa çıkmaya başladığı Rönesans'tan günümüze dek, doğrudan Resul-ü Ekrem'i konu edinen alçaltıcı piyesler ve edebi (?) eserler de azalmamış, "tolerans" kavramının yükseldiği modern çağlarda birçok müsteşrik - yani ilim adamı demek oluyor - dahi, O'nun hayatını kaleme aldığı eserlerinde toleransa riayet etmemiş, sayısız terbiyesizliklere batmaktan geri kalmamışlardır.
 
Hasılı, İslam'a karşı bu buğz, bu saldırganlık, bu dinmez adavet, bu doymaz kin yeni değil; ama sorum yine aynı:          Niçin ve acaba ve gerçek sadece bu kadar ve bundan mı ibaret? 
 
Niçin tam da Büyük Ebu Cehil'in kıt'alarası yeni Haçlı seferi için kolları sıvadığı ve Irak'tan sonra İran ve Suriye'yi hedef seçtiği küresel bir saldırının arefesinde böyle bir kışkırtıcılığa teşebbüs edilmiş bulunuyor?
 
Biraz da bunu konuşalım.
 
[*] Voltaire., Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler., Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 1969., s.8-10]
[*] Bkz: Henrich, Sarah and  Boyce, James L., "Martin Luther-Translations of Two Prefaces on Islam: Preface to the Libellus de ritu et moribus Turcorum (1530), and Preface to Bibliander's Edition of the Qur'an (1543"., Luther Seminary., St. Paul, Minnesota., Word & World., XVI/2., Spring 1996., pp.250-266
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 206,24 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim