ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Büyük Ebu Leheb, Büyük Ebu Cehil, Büyük Tezgah...
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 13.02.2006
Hiç ama hiç tartışılamaz bir malumun ilamı bahasına da olsa, tekrar etmekte fayda vardır ki, bütün tarih boyunca, Müslümanların Hz. İsa'ya gösterdikleri ve bugün dahi göstermeye samimiyetle devam ettikleri fevkalade yüksek seviyedeki hürmete mukabil, Hristiyanların Hz. Muhammed'e karşı takındıkları tavır, kelimenin tam ve hakiki manasıyla bir sefillikten başkası değildir. Sadece ve yalnız birkaç basit örnek olmak üzere, Müslümanların - bilhassa Türklerin - İsa peygamberi de bütün nebiler gibi, isminin önüne "Hazret" sıfatını eklemeden çıplak adıyla "İsa" şeklinde anmaktan hazer etmelerini; Kur'an-ı Kerim'in Meryem Oğlu İsa'nın babasız yaratılışını Hz adem'in yaratılışına müşabih addederek "Allah'ın bir mucizesi" olarak anlatması [Al-i İmran: III/59] ve Hz. Peygamber'in, diğer bütün peygamberler gibi O'nu da "kardeşim" diye anmasına karşılık - öyle halktan herhangi bir kişinin veya sıradan bir kilise mensubunun değil - birçok namdar Kilise babasının Peygamberimizi "sahte peygamber" (false prophet), hatta daha da ileri gidip küstahlıkta son hadde vararak "Deccal'in iki boynuzundan birisi" (one of the two horns of Anti-Christ)[1] şeklinde nitelendirmeye cür'et etmelerini, ve günümüzde de, bütün öfkelerine karşılık, hiçbir Müslümanın, mukabele-i bilmisil kastıyla, velev ki, tehevvür eseri de olsa, Hz. İsa hakkında en ufak bir saygısızlığa teşebbüs etmemesini ve hatta bunu aklından dahi geçirmemesini vermek yeterli olacaktır.
 
Batı'nın İslam'a karşı bu tavrı bir yanıyla bir korkudur; kendisinden daha üstün olduğu tartışmasız olan bir dine ve O'nun kitabına, Kuran'a karşı karşı duyulan, kompleksle karışık bir korku[2]; İslam fetihlerinin yarattığı ve hala hatırası silinmeyen korku v.s.; bir yanıyla, Batı'nın tarihi mirası olan, kendisinden olmayanlara karşı tahammülsüzlüğüdür. Buna modernite ile birlikte, Batı'da, belirli bir din ayrımı gütmeden umumen "din" müessesesinin kendisine karşı yükselen saygısızlığı da ekleyebiliriz.
 
Ancak, bütün bunlar yine de, bu küstahlığı tam olarak açıklamakta yetersiz kalıyor gibi görünmektedir: Çünkü en büyük saygısızlıklar dahi, karşısındakinin inançları bahis mevzu olunca bir frenlenmek ihtiyacı ile kasılır; şüphesiz bunun samimiyetten olması gerekmiyor, en azından hadise çıkarılmasını arzu etmemek dahi buna yeterli olabilecektir. Şu halde, niçin "tam da bu vakitte" böyle bir şeye teşebbüs edilmiş ve niçin, daha da katmerlendirilerek şeddelendirilmiş ve niçin, mes'elenin siyasi bir mahiyet kazanması üzerine siyaseten bir özür beyanı cihetine gidilmeye dahi lüzum görülmemiştir?
 
Niçin?
 
Acaba, İslam alemi bu denli ciddiye alınmaya değmez, bu denli aşağı mı görülüyor; yoksa bilkast bir maraza çıkarmak gibi bir dürtükleme olabilir mi?
 
Her iki ihtimalin de varid olduğunu düşünüyorum; ama, üzerinde pek durulmayan  ikincisinin ayrı bir ehemmiyeti var ki bununla da, biraz yukarıda "tam da bu vakitte" diyerek vurgu yaptığım kritik süreç arefesini, bir önceki yazımın hitamında, "tam da Büyük Ebu Cehil'in kıt'alarası yeni Haçlı seferi için kolları sıvadığı ve Irak'tan sonra İran ve Suriye'yi hedef seçtiği küresel bir saldırının arefesi"ni kastetmekteyim.
 
Çünkü, Rusya'nın adeta etkisiz eleman statüsüne düştüğü[3] Soğuk Savaş sonrası dönemde külliyen başı boş kalan Büyük Ebu Cehil gerçekten de kıt'alar dolaşıyor. "Haydut Devlet" olarak ilan edilen Asya'nın kalbine çok yakın Afganistan, 11 Eylul tezgahı kurularak "küresel terörizme karşı savaş" bahanesi ile ele geçirildikten sonra, bir başka haydut devlet olarak afişe edilen Irak, "kitle imha silahlarını önleme" bahanesi ile düşürüldü; şimdi, Asya'nın kalbinden Akdeniz'e çaprazlamasına, İslam dünyasını da ortadan ikiye kesecek güzergahın fethedilmesi için iki engel kalmıştır: İran ve Suriye. Her ikisi için de tezgahlar hazır; ancak, daha kuvvetli bahaneler olması faydadan hali olmayacaktır hiç kuşkusuz. İşte bu dönemde, bütün dünyaya, Rusya'dan boşalan, medeniyet düşmanı yıkıcı güç" rolünü İslam ülkelerinin aldığının gösterilmesine imkan sağlayacak bir ortam, bu projeye hizmet faslından pek faydalı bir vasıta olabilir.
 
... bir aksilik olmazsa devam etmek istiyorum; çünkü, bu büyük tezgah bir insanlık trajedisi ve üstelik içinde bir yerlerde biz de varız.
 
 
[1] Bu edna kişilerden birisi, Calvin'dir; bkz.: John Calvin., Sermons on Deuteronomy., Banner of Truth, Edinburgh, 1987, p.124a 50-60    
[2] Mesela, F. Déroche, Paris'te, UNESCO'nun teşebbüsü ile 2001 yılında yapılan "Diğerinin Gözünde Medeniyetler" başlıklı milletlerarası kolokyuma sunduğu "Kur'an ve Şarki Tercümeleri" başlıklı tebliğinde, Batı'da bir Kur'an korkusu bulunduğunu ele almıştır. [François Déroche., "Le Coran et ses traductions occidentales"., Les civilisations dans le regard de l'autre., Actes du colloque international., Paris, 13 et 14 décembre 2001., pp.63-71]
[3] A. M. Salmin., "Russia, Europe, and the New World Order"., Russian Social Science Review; May/Jun2000, Vol. 41 Issue 3, pp.4-36
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 179,80 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim