Roma, malum olduğu veçhiyle, Milad'dan önce takriben VII. asırda bir site devleti olarak ortaya çıktıktan sonra aşağı-yukarı sekiz asır müddetince mütemadiyen yayıldı, büyüdü, sonra II. asırda duraksama başladıysa da dördüncü asır sonlarına kadar azametini - en azından zahiren - büyük ölçüde muhafaza etti; ancak, bu tarihten sonra bir yüz seneye yakın müddet zarfında adeta bir travma ile çöküverdi. Bu, öylesine bir çöküş idi ki - sonradan Helenleşen Doğu Roma'yı saymazasak - külliyen yok oldu, bir daha tarih sahnesine çıkamadı, hatta Romalılar dillerini bile unuttular. Bu, gerçek bir travmadır.
Niçin? Niçin bu kadar ani ve sarsıcı bir yıkılış olmuştur? Bir çok sebepten birisi Hristiyanlık'tır; ama tek başına değil, mühim bir başka sebep daha var: "Göçmenler".
Nasıl mı oldu derseniz, bu suale, eski bir yazımdan bir iktibas ile cevap vereceğim ["Türkiye ve AB: Olmak veya Olmamak: XVII"., Türk Haber., Yıl: 1., Sayı: 24., Tarih: 23.09.2002-29.09.2002]:
"Romalılar tarafından "barbar" olarak tavsif edilen diğer kavimleri cezbeden zenginliklerinin yol açtığı Barbar akınlarından bunalan Roma, Barbarlar'a çok makul olduğunu düşündüğü bir teklif götürdü: "Geliniz; bizimle düşman değil, dost olunuz; sizleri Roma'nın hudutları içine alalım; Roma'dan harp yoluyla elde etmek istediklerinizi sulh yoluyla alınız, bizim vatandaşlarımız olunuz ve Roma'nın nimetlerinden istifade ediniz." Teklif cidden makuldü; Barbarların da büyük kısmı buna uydular, Roma'ya yerleştiler, Roma'nın nimetlerinden sulh yoluyla istifade ettiler. Ancak, olanlar bundan sonra oldu: Roma'lı Barbarlar Roma'yı içten-içe çürüttüler ve O'nun en büyük yıkılma sebepleri arasında yer aldılar: Roma'nın projesi bir "bumerang" gibi ters etki hasıl etmiş, içine alıp sindirerek başından defetmek istediği bela, boğazına takılmıştı. Bundan sonrasını Blunt'tan dinleyelim [A. W. F. Blunt., Batı Uygarlığının Temelleri., Çev.: Müzehher Erim., İ.Ü. Edebiyat Fak. Yay., İst., 1984., s.135]:
"Barbar istilaları çağına çoğunlukla "kavimlerin dolaşması" çağı denir. Orta ve kuzey Avrupa kavimleri ve - daha ötede - Rusya ve orta Asya'daki ırklar arasında her zamankinden daha fazla bir huzursuzluk devresi hüküm sürmeye başlamış ve bu durum onları kütleler halinde harekete geçerek yeni yurtlar aramıya itmiştir. Bunlar Roma sınırları dışındaki kavimleri sıkıştırmış, onlar da Roma İmparatorluğu içindeki yerleşik ve düzenli bölgelere doğru gelmiye başlamışlardır. Bu gibi hareketlerin taşmış bir ırmak gibi gittikçe gücü artar. Bunların öyküsü çok karmakarışıktır. Kah orada kah burada bazı kavimler görünür, bazan da bunlar kollara ayrılıp değişik yönlere giderler. Kah Galya, kah Afrika veya Britanya'ya saldırırlar. Fakat, önünde sonunda, daima Roma ve İtalya zarar görür. İmparatorluğun merkezi İtalya'da idi ve bu, istilacıları dayanılmaz bir biçimde çekiyordu."
"İlk saldırı Aurelius'un zamanında oldu (İ. S. 166). Markomanni kavmi ve diğer bazı kavimler Tuna sınırını aşarak Tuna eyaletlerine yayıldılar. Onüç yıl süren şiddetli bir savaş bunların geri püskürtülmesile sona erdi. Fakat, sorunu barışçı bir çare ile çözümlemeyi düşünen Aurelius bu istilacıların büyük bir sayısını saldırdıkları eyaletlerde İmparatorluğun birer üyesi olarak yaşamaya çağırdı. Bu davranış çok önemli bir örnek oldu ve daha sonraki İmparatorlar tarafından sürekli taklit edildi. Bu tabii ki gerekli birşeydi. Sınır boyundaki bölgeleri boş bırakmak istilayı davet etmek olurdu. Fakat böylece bundan sonra Imparatorluk içinde yerleşen barbarların sayısı gittikçe arttı. Bunlar yavaş yavaş İmparatorluğun en enerjik yurttaşları olacak ve sınırlardaki ordular da yavaş yavaş en çok bunlardan kurulacaktı. Sayıları ve önemleri arttıkça başlarındaki kimseler de İmparatorluğun büyük adamları olacaktı. Böylece imparatorluk, Ordu ve Saray "barbarlaşmaya" başladı. En sonra İmparatorluk yalnız dışardan gelen barbar akınları karşısında değil, aynı zamanda kendi sınırları içinde gittikçe gelişen bir barbarizm kuvveti karşısında çöktü."
"Markomanni saldırısını, İ. S. 200'den sonra, Alemanni akınları izledi (236). Got'ların ilk saldırısı aynı yıl içinde oldu. 250'de Frank'lar göründü. Piktler ve İskoçlar üçüncü yüzyılda Britanyayı tehdide başladılar. Vandal istilası 406'da başladı. 450'de Hun'lar Avrupayı ta Galya'ya kadar yağma ve harap ettiler ve en sonunda orada yenildiler. Böylece, birbiri ardından gelen istila dalgaları İtalya ve Batı İmparatorluğunun bütün noktaları üzerinde toplanıyordu."
"Doğuda Ermenistan toprakları üzerinde çarpışan menfaatleri yüzünden Büyük Parthia veya İran Krallığı ile de hemen hemen sürekli savaş halinde bulunması İmparatorluğun bu istilalara karşı koyma gücünü dayanılamıyacak kadar aşırı zorluyordu. İtalya hızla mahva sürüklendi. İtalyan ticareti sona erdi. Veba ve kıtlık nüfusu azalttı. Geniş arazi parçaları kimsenin oturmadığı bomboş yerler haline geldi. İstilacılar hala gelmekte devam ediyordu. Galya, İspanya ve Afrika da kendi krallıklarını kurdular. Bunlar ancak işlerine geldiği ölçüde İmparatorluğun birer eyaleti imiş gibi davranıyorlardı. En sonra İ. S. 476'da bizzat İtalya'da bir barbar devleti kuruldu ve Batı İmparatorluğu sona erdi. 500 yılı İspanya ve İtalya'da birer Got krallığının, Afrika'da bir Vandal krallığının, Galya'da Frankların Klovis krallığının ve Britanya'da bir Sakson krallığının kuruluşunu gördü."
|