ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Türklerin Tarihi Yolculuğu: II
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 03.12.2005
Türklerin bu aşırı derecede kapsamlı ve uzun yolculuklarında dikkatleri çeken en mühim niteliklerinden birisi de, gittikleri yerlerde çok derin izler bırakmış olmalarına rağmen, ana kaynağından uzaklaşan nehirlerin çöllerde kuruması gibi, ana rahimleri olan Orta-Asya dışındaki hemen bütün topraklarda zamanla kaybolmaları ve hemen-hemen yeniden başladığı noktaya avdet etmeleridir diyebiliriz. Nitekim az nüfusla büyük hakimiyetler kurmaya muvaffak oldukları Batı Çin'den Doğu Avrupa'ya, Balkanlar'a, Hindistan'a, Orta-Doğu'ya, Kuzey Afrika'ya kadar uzanan Eski Dünya'nın bu muazzam coğrafyalarında Türk nüfus zamanla ya eriyerek yokolmuş veya yokolma noktasına gelmiş, yahut da hakim ve hükümran iken tabi ve azınlık olmuştur.
 
 
Bu, heyecanlı ama bir o kadar hüzünlü yolculuğun maruz kaldığı bu akıbetin bugüne kadarki tek istisnası ise Anadolu olmuştur. Ancak, ne var ki, Türklerin, anayurtlarının dışında bugüne kadar en muhkem bir vatan haline dönüştürmeyi başarabildikleri ve bütün tarihlerinin tartışmasız surette zirvelerine çıktıkları bu coğrafyadaki maceraları da aynı tarihi gelişmenin tehdidi altında bulunmaktadır; çünkü, Avrupa Birliği üyeliği, Türklerin Anadolu'daki bin yıllık maceralarının da sona ermesinden, Tarih'in kalın perdesinin üzerlerine inmesinden başka bir netice hasıl etmeyecektir. Eğer bu akıbet tahakkuk edecek olursa, milletlerin yükseldikleri yerden düşeceği hükmü bir kere daha doğrulanmış olacaktır; Türkler, Batı Türkleri, bütün Türk tarihinde en yükseğe tırmandıkları bu topraklarda, bütün tarihleri boyunca kendi devletlerini kendi elleriyle fesh ve lağveden tek Türk boyu olmaları hasebiyle, en zelil bir surette düşmüş olacaklar ve kendi tarihlerine lanetlenmiş kap-kara bir utanç sayfası olarak geçeceklerdir.
 
Sözün özü olarak diyebiliriz ki; Gelecek karanlığa gömülüdür, sahih bilgisi edinilemez; çünkü 'hazır' değil 'gaaib'dir; ama bu, Gelecek karşısında külliyen şaşkınca durmamız demek de değildir: Gelecek, kesin bir şekilde bilinemez, fakat tahmin edilebilir ki bu da bize ihtiyatlı olmak kaydıyla "Tarihi Kader" üzerine konuşma hakkı vermektedir.
 
İmdi; bu vazıyete göre, şayet, "Tarihi Kader" (Fatum Historicum) diye bir şey gerçekten var ise, "Türk Tarihinin Kaderi", bir nevi' "Sisipos Kaderi"dir ve şimdi ise, her defasında, Sisipos gibi binbir zahmet ve meşakkatle en dipten başlayan ve tam zirveye ulaştığı anda yeniden trajik bir şekilde başlangıç noktasına dönen ve bu şekilde bir "kapalı çevrim" (cycle) oluşturan bu zahmetli yolculuğun yeni bir devresinin bitim, yeni bir devresinin de başlangıç noktasında durmaktayız.
 
Binaenaleyh, yine ihtiyatla konuşmak kaydıyla diyebiliriz ki, Türkler, zaman ve mekandaki uzun ve ürpertici yolculuklarının bu noktasında, bütün tarihlerinin en muhteşem yol hikayesi olan Anadolu tarihini kendi elleriyle noktalamak üzeredirler; bundan sonra yine bir Türk hikayesi yazılacaksa, bu, tekrar onların ana rahimleri olan Orta-Asya'dan başlayacaktır.
 
Ya Anadolu'daki o muazzam destanın, o yaşanmış en büyük maceranın tekrarı? Hegel'e sorarsak, bize, Geist'ın, aynı millete iki defa zirveye çıkmaya izin vermediğini söyleyecektir. Lakin, bir tarih peygamberi gibi Geist'tan vahy aldığını ima eden ve "Konuşan Geist" rolüne soyunan Hegel'e iman etmek durumunda olmadığımızı ve Tarih'te bir kere tecrübe edilmiş olanın bir kere daha edilebileceğini, ve ayrıca, "zirve"nin limitinin nümerik bir değeri olmaması hasebiyle, daha büyük bir başarının bu defa zirve olarak tarihe kaydedilebileceğini ileri sürerek itiraz edebilir ve bu suretle Uzak Gelecek için lazım gelen kuvve-i maneviyeyi bin yıl sonrasının torunlarımıza aktarabiliriz: Kim bilir; belki de.. bir romanın sonunda dendiği gibi: Binüçyüz yıl sonra...
 
O takdirde, Tarih, milletlerin yükseldikleri yerden düştükleri gibi, düştükleri yerden yükseldiklerine de şahitlik edecektir.
 
Kim bilir; belki de.. binüçyüz yıl sonra...
 
***
 
Geçtiğimiz Aralık ayında Kırıkkale Üniversitesi'nde sunduğum "Toplumsal Bir Yolculuk Olarak Türklerin Tarihi Yolculuğu" başlıklı tebliğimin özeti burada bitmiş oldu. Yazının bütünüyle karamsar bir halet-i ruhiye içerisinde kaleme alınmış olduğunu düşünenler olacaktır elbette; bunu tekrar burada tavzihe ve irdelemeye teşebbüs etmeyecek, sadece en büyük felaketimiz olarak gördüğüm AB üyeliği ile ilişkilendirilmiş bir gelecek senaryosu olduğunu arzetmekle yetineceğim: Bir senaryo kuşkusuz, çünkü yarınlardan söz ediyoruz; ama tam bir kabus senaryosu.
 
***
 
Saygıdeğer okuyucularıma arzetmek ihtiyacını hissettiğim bir husus da, kendilerinden muvakkat bir müddet uzak kalacağımdır. İki yıl üç aydır kesintisiz yazmakta olduğum Yeniçağ'da ancak geçen yıl iki haftalık kısa bir tatil yaparak sütunumu soğutmaya almıştım; halbuki hassaten şu son dört ay zarfında ciddi rahatsızlıklarım zuhur etti ve çok da yoruldum, biraz istirahate ve kendimle daha ziyadece ilgilenmeye ihtiyacım var. Buna bianen, son anda mutlaka yazmamı gerektirecek umulmadık birşeyler vuku' bulmayacak olursa, önümüzdeki haftadan itibaren dört hafta sonra tekrar ve daha büyük azimle buluşmak temennisiyle sütunumu kapatarak bakıma alıyor ve cümlenizi Allah'a emanet ediyorum.
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 163,27 KB ]
BU DİZİDEKİ YAZILAR
Türklerin Tarihi Yolculuğu: I
Türklerin Tarihi Yolculuğu: II




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim