ANASAYFA BİYOGRAFİ KİTAPLAR YAZILAR BİLDİRİLER RÖPORTAJLAR KÜTÜPHANE İLETİŞİM
        Detaylı Arama

Facebook'ta Paylaş

Amerika'nın Gücünün Sınırları
Durmuş Hocaoğlu

Yeniçağ Gazetesi / 03.03.2006
Afganistan ve Irak'ın işgalinden sonra İran'a ve akabinde Suriye'ye karşı girişileceği açıkça belli olmaya başlayan askeri harekatlar ve son karikatür krizi, Batı ve İslam-Doğu arasında patlayacağı yazılıp çizilen küresel çaptaki medeniyetler çatışmasının ayak seslerinden başkası olmasa gerektir. Bilhassa, Hz. Peygamber'i alenen tahkir ve tezyif eden karikatürlerin bu stratejideki yeri ve önemi de burada iyiden iyiye kendisini ızhar etmektedir; belki birileri bunları bil-kast çizdirmedi, ama öyle olsa bile çok iyi kullanıldı doğrusu. İslam dünyası kaynıyor - tabiatiyle, kıblesi Mekke'den Brüksel'e ve Brüksel üzerinden Kudus'e dönmeye başlayan Türkiye'nin artık İslam dünyasının bir parçası olarak görülmemeye başlandığına da dikkat çekmek isterim. Evet; İslam dünyası kaynıyor, ama bu, henüz bir hiç olacak korkarım, bu gidiş durdurulamayacak olursa; çünkü Amerika, bu coğrafyada ölümüne bir zar atmış vazıyette; bu cehennemden ya daha da büyüyerek çıkacak ya da büyüklük projeleri çökmüş olarak.
 
Her bakımdan O'nun için de kritik bir süreç; çünkü tali'in rüzgarı bir kere ters dönerse, kim bilir belki de burası Amerika'nın Viyana kuşatması olur.
 
Bu noktada, Amerika'nın gücünün sınırlarını tartışmak faydalı olacaktır muhakkak: Amerika, yayıla-yayıla, nereye kadar?
 
Her şeyden önce şuna dikkat edilmesi gerekmektedir: Her büyük gücün bir yükselişi vardır ve bir de inişi, zevali. Konu ile ilgili tarih felsefesi ve diğer disiplinlerin en baş ağrıtan alan sorularından birisini, bu iniş ve çıkışların belirli bir kaanuniyetinin olup-olmadığı ve varsa bilinip bilinemeyeceği mes'elesinin teşkil ettiği malum olduğu gibi, bugüne dek kimsenin bu mes'eleye kat'i bir hall tarzı getirmeğe muvaffak olamadığı da malumdur; ancak, bütün bu menfi malumlara karşılık, yine kat'iyetten uzak olmakla birlikte, bir müsbet malumdan da söz edebiliriz: İlkin, her güç de bir gün düşer, bu bir. İkincisi, her düşen gücün, kritik olduğu söylenebilecek bir noktası vardır; bir bakıma "kader noktası", "dönüm noktası" veya "kırılma noktası" olarak da anılabilecek bu noktaya varan bir güç, artık kolaylıkla kendisini toparlayamamakta, gerisin geriye doğru çekilmekte, büzülmekte ve hatta çok örneğinde görüldüğü üzere, külliyen ademe münkalib olarak vücudu sona ermektedir. Ancak, büyük güçlerin düşüşündeki kırılma noktasının bir ilgi çekici özelliği de, mahiyeti gereği, gücün, yükselmesinin zirvesinde iken bu bunalımlı döneme girmesidir; tabiatiyle, dakik bir zeka, aslında bunun mes'elenin mahiyetinden ileri geldiğini farkedecektir: Durmak için en üst noktaya kadar varmak, diyalektiksel bir süreç olduğundan, durma noktası aynı zamanda yükselmenin de azami noktası olmaktadır. Ne var ki, bu, kırılma noktası ile durma noktasının özdeş olduğu, yani, büyük gücün hemen o lahzada gerilemeye başlayacağı şeklinde anlaşılmamalıdır; nitekim, bunalımlı döneme giren büyük güç, ekseri hallerde, bu döneminde de daha bir müddet yükselmeye devam etmektedir ki bu da, hariçten bakıldığında çürümenin başlangıcının farkedilememesine yol açmaktadır: Osmanlı'nın, duraksama tarihi olarak kabul edilen 1576'dan sonra da daha bir müddet yükselmeye devam etmesi gibi.
 
Bu kırılma noktasına varıp da hazin akıbetin başlangıcı ile karşılaşan güç, bir kere gerisin geriye gitmeye başlayınca, bu defa, mevcudu muhafazaya yönelik olarak müdafaaya çekilmekte ve ilerleme dönemindeki birçok kazanımları da artık kendisi için git-gide taşınamaz yük haline dahi gelebilmektedir.
 
Tarihteki birçok büyük gücün işbu "dönüm noktası"nın (inversion point), yine bir kat'iyet taşımamakla ve tartışmaya açık olmakla beraber, tarihlenmesi şu veya bu şekilde yapılabilmiştir; Osmanlı için Sokollu Mehmet Paşa'nın şehid edildiği tarih olan 1576 gibi. Ya Amerika'nın? Acaba yükselen güç olan Amerika' için dönüm noktası çağı geldi mi, yoksa daha henüz belirsiz, çok uzak bir ufukta mı?
 
Bu konuda dikkat çekici bir tahmin, erkence sayılabilecek bir tarihte, 1976'da, J. Gimpel tarafından yapılmıştır.Gimpel, yapmış olduğu birtakım hesaplarını gözlemleri ile karşılaştırdığında, sivil değerlerde ve savaşçı ruhta gerileme,  estetik değerlerde yücelme, GSMH'daki sınırlı büyüme v.b. sebeplere binaen, Amerika için "çöküş, yaşlılık dönemi"nin tarihinin 1971 olarak belirlenebileceğini ileri sürmektedir[1]. Yakın zamandaki en dikkat çekici düşünce ise, C. A. Kupchan'dan gelmiştir. "Amerikan Çağının Sonu" isimli eserinde[2], bir tarih felsefesi geliştirmeye çalışan Kupchan, nomadik dönem, erken zirai dönem, zirai dönem, sınai dönem ve dijital dönem olarak beş safhaya taksim ettiği insanlık tarihinin son safhasında çöküşün de geleceğini ileri sürmekte; Amerika'nın ise bu son safhayı yaşamakta olduğunu iddia etmektedir.[3]
 
 
[1] Jean Gimpel., Ortaçağda Endüstri Devrimi., Çeviri: Nazım Özüaydın., Tübitak Yay., Ank. 1996., s.240;
[2] Charles A. Kupchan., The End Of The American Era: U.S. Foreign Policy and the Geopolitics of the Twenty-first Century., Knopf, NY 2002;
[3] Bu eserin bir kritiği için, bkz.: Kalman Glantz., Human Nature Review., Vol.3, 2003, pp.124-125
Yazıyı PDF dosyası olarak indirmek için tıklayınız. [ Boyutu: 209,06 KB ]




Copyright ©2006-2024, Durmuş Hocaoğlu

Sitede yayınlanmakta olan yazılar kaynak göstermek şartıyla kullanılabilir.

Anasayfa  |  Biyografi  |  Kitaplar  |  Yazılar
Bildiriler  |  Röportajlar  |  İletişim