Buraya kadar, çok basitleştirilmiş olarak da olsa, görmüş bulunuyoruz ki, Anarşizm ile Komünizm arasındaki farklar oldukça derinlere kök salmıştır; her ne kadar her ikisi de ateizm ile beslenmekte olsa, nihâî safhada devletsiz ve vatansız bir dünya toplumu (kozmopolitan) ütopyası hedefine yönelmiş olsa da. Farklar şüphesiz çok daha da derin, ancak, burası daha detaylı olarak ele almanın yeri değil. Biz asıl olarak konumuzla ilgili hususlara avdet edecek olursak, görmekteyiz ki, Marksizm Anarşizm'den farklı olarak, millet ve milliyetçilik olgularını verili bir hakîkat olarak kabul eder ve daha başka şeyleri de. Şimdi bunlara eğilelim.
İmdi: Marksizm nihâî olarak kozmopolitan bir dünya hedefine yönelmektedir; ancak diğer kozmopolitanizmlerden farkı şu hususlarda özetlenebilir:
1: Marksizm, prensip olarak "millet"i ve "vatan"ı reddetmez ve buna bağlı olarak milliyetçiliği ve vatanseverliği, tarihî ve içtimâî bir gerçek olarak kabûl eder;
2: Milliyetçilik teorileri içerisinde "Modernist" grubuna dâhil edilebilecek olan Markszm, millet ve milliyetçiliği – meselâ Gustave le Bon gibi - primordiyal köklere indirgemeden, yâni tarihte de, farklı formasyonlarda da olsa, var olduğunu kabûl etmeden, modernitenin, burjuva devriminin bir ürünü olarak anlar ve öyle târif eder;
3: Ancak temel prensip olarak kozmopolitan bir dünya tasavvuru bulunan Marksizm, onlara, tarihte muvakkat ara safhalar olarak telâkkî ettiğinden, İnsan'ın Yer-Yüzü Cenneti'ni inşâ edeceği Tarihin Sonu'nda yer vermez.
4. Yine bu sebeplere binâen, Marksizm, bütün tarihi sınıflar arası mücâdele olarak gördüğü için de [1], gerçekte, asıl mücâdelenin milletler değil sınıflar arasında cereyan ettiğini ve "en devrimci sınıf" olan Proleterya'nın [2] - "vatansız" olduğunu ileri sürerr.
5: Beri yandan, milliyetçilikleri de kategorik olarak iki sınıfa taksim eden Marksizm, nihâî hedefe doğru yürünen yolda, "ezen (zâlim) milletlerin milliyetçiliği" ile "ezilen (mazlum) milletlerin milliyetçiliği"ni dikkatle tefrîk eder ve böylece bir "pozitif milliyetçilik" ve "negatif milliyetçilik" tanımı ortaya atarak, ezenin ve ezilenin olmadığı - daha doğrusu, "olmayacağı" – işbu sınıfsız "dünya cemaati"nin teşekkülüne yardımcı olacak istikamette, ezilen (mazlum) milletlerin milliyetçiliğini ve her milletin kendi kaderini tâyin etme hakkını sahip olduğunu da kabul eder.
Nitekim, Lenin, Rosa Luxemburg'a yönelttiği eleştiri münâsebetiyle, konuya kısaca temas ederek, Ruslar kaşrısında vatanlarını savunan Polonyalıların milliyetçiliğini müsbet (pozitif) ve Polonya'yı ezen Rusların milliyetçiliğini de menfî (negatif) sayarak, şunu söylemektedir [3]
"Polonya'daki milliyetçiliğe karşı savaşıma dalan Rosa Luxemburg, Büyük-Rus milliyetçiliğini unutmuştur; oysa Büyük-Rus milliyetçiliği, şu anda en güçlü olanıdır, bu milliyetçilik, daha az burjuva ve daha çok feodal olanıdır, ve demokrasi ile proletaryanın savaşımı önünde en büyük engel budur. Her ezilen ulusun burjuva milliyetçiliği, zulme karşı yönelmiş olan genel bir demokratik içerik taşır, ve bizim... kayıtsız şartsız desteklediğimiz işte bu içeriktir.
5. Tarihin Sonu'na doğru yaklaşıldığında, artık burjuva milletlerinin (ve milliyetçiliklerinin) tasfiyesine sıranın gelmekte olacağını ve bir "Sovyet Ulusu"nun teşekkül etmeye başladığına da îmân eder.
***
Bu hususlar, Türkiye'deki Marksist Ulusalcılık hareketinin fikrî temellerini oluşturduğundan, ülkemiz için de ap-ayrı ve büyük bir ehemmiyet taşımaktadır.
Üzerinde durmakta fayda var.
[1] K. Marks, F. Engels., Manifesto., II. Bölüm, son prg.,
[2] Marksizm'e göre, "Köylüler" beş para etmez ve Devrim'de hiçbir işe yaramaz; Lenin onlar için "en uyuşuk sınıf" der (Bkz.: Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı., Çev.: Muzaffer Ardos., Sol Yay., Üçüncü Baskı, Ankara, 1976., s.60, son st.)
|
Polonya doğumlu Yahûdi asıllı Alman Marksist teorisyen
Rosa Luxemburg
[5 Mart 1870 (veya 1871), Zamość, Polonya – 15 Ocak 1919, Berlin, Almanya]
|
|